Düşünüyorum da;
bir bakıma senden
öncesi yok gibi bir şey
Çünkü senden önceki yıllar,
sana hazırladı beni
Senden önce tanıdığım kişiler,
seni bulduğum zaman değerini daha iyi
anlayabilmem için birer
sebepten başka bir
şey değillerdi..
Sensiz anılarım seninle geçen
bir günün anısı yanında
o kadar kuru ve cılız ki!
Uzun yıllar amansız bir ölüşün
içinde çalkalanıp durdum
Bir trendim; küçücük
istasyonlardan geçtim,
sonunda sana varmak icin
Bir gemiydim; irili
ufaklı limanlara uğradım,
bir gün senin limanına gelmek icin…
Bir yoldum; nice insanlar
çiğnedi beni Şimdi ayaklarının
temasındaki hazzı daha iyi anlıyorum…
Bir kitaptım; beni okudular,
fakat anlayan çıkmadı..
*****
Yıllarca seni bekledi
sayfalarım, okuyasın diye
Yokluğunda bir kadehtim ben,
Türlü içkilerle doldurup
ağızlarına boşalttılar beni
Yere çarptılar kırılmadım,
duvara vurdular parçalanmadım
Bir gün içime senin güzelliğinin
dolacağını bildiğim için..
Dudaklarının değdiği her
yerde bir ölümsüzlük ateşinin
yanacağına inandığım için..
Gör, bir kadehin nasıl sarhoş olduğunu.
Şimdi sarhoşum ben
Kurşun askerler, bebekler,
oyuncaklar vardı senden önce..
Durup durup aldanmalar vardı,
aldığını geri vermeyen aynalar vardı..
Hep karanlığa açılan pencereler,
ardında iğrenç yaratıkların
yaşadığı büyük kapılar vardı..
Şehirler gördüm; sokaklarında
bir toz bulutuydu yaşamak…
Çarşılarında fazilet kiloyla
satılır, namus metreyle alınırdı
Evlerinde yanyana yaşardı
insanlarla hayvanlar
Sabahları yalan girerdi
pencerelerinden ışık yerine…
***
Akşamlar pis bir koku gibi gelir,
geceler bir hışım gibi
çökerdi o şehirlerin üstüne
Her evde bir çocuk ağlardı ve
her gün bir çocuk ölürdü sıtmadan..
Gündüzleri erkekler
kahvelerinde okey oynar,
kadınlar bakraçla su taşırdı
Gece olunca yataklar
utanırdı yataklığından,
duvarların yüzü kızarırdı..
Eller ve ayaklar bütün
gece kirli bulaşıklar
gibi yıkanmayı beklerdi…
Şehirler gördüm ben..
Sefaletin utanç olmadığı
şehirler gördüm…
Bencilliklerin birer
apartman gibi yükseldiği ve
şereflerin çamurlara
düştüğü şehirler gördüm…
yaptığını anlamıyordu
Balolarda, şölenlerde
kötü bir oyundu yaşamak.
Kadınlar elmaslarıyla
ölçüyorlardı güzelliklerini
Erkekler banka
cüzdanlarıyla değerliydiler
Ne şehirler gördüm ben..
Tiyatrolarında, sinemalarında
aldanışlarımız,
utançlarımız oynanırdı
***
Meyhanelerinde kirli ve
renkli sulardı içilen.
Mavileşmiş bir köhne zamandı.
Çeşitli tuzaklarla doluydu her sokağı.
Büyük arenalara benzeyen sokaklarında
kan ve zulüm kokardı.
Bir semtinde parfüm
kokularıydı havaya karışan.
Bir semti amonyak kokardı.
Ve nice insanlar gördüm ben.
Alışkın elleri kötülük
etmeden duramazdı.
Yalan söylemeden edemezdi dudakları.
Gurur kötü dikilmiş bir
elbiseydi üzerlerinde.
Boş kovalar gibi ses
verirlerdi dokunulduğu zaman.
Nice insanlar gördüm ben.
Bir yoksula en küçük bir
iyiliği yapmaktan çekinen,
fakat bir gecenin cömert
bir saatinde onbinleri,
yüzbinleri vahşi bir zevkle
kaybeden insanlar gördüm.
Din adamları aldatılacak bir
kadın, ırzına geçilecek bir
çocuk arıyordu mabetlerinde.
Zenginliklerine daha
sömürülecek insanlar gerekti.
***
Ben yüzü jiletle kesilmiş
kötü adamlar gördüm
ve ben her sabah yüzünü
traş ettiği jilet kadar
para etmeyen daha kötü adamlar gördüm.
En adi kıskançlıklar
gördüm, kavgalar, zulümler,
iskenceler, en ucuzundan
kirli çamaşırlar,
paçavralar, çamurlar,
irinler, çirkefler gördüm.
Seni tanıyıncaya kadar dinlediğim
çatlak sesli bir plaktı,
berbat bir filmdi seyrettiğim.
Seni görünceye kadar kötülükten
yana ne varsa tanıdım,
çirkinlikten yana ne varsa gördüm.
Tut ki bir kum çölündeydim,
kızgın bir güneşin altında
susuzluktan çatladı dudaklarım.
**
Şimdi senin dupduru kaynağına
eğilip su içerken varlığının
paha biçilmez değerini
daha iyi anlıyorum.
Yokluğunu bu kadar derinden tatmasaydım,
varlığının eşsiz anlamına varamazdım.
Tut ki yıllarca süren bir
geceydi senden öncesi.
Güneşsiz aysız, yıldızsız
bir gökyüzüydü.
Kupkuru bir eski deniz kalıntısıydı.
Çekilmiş bir nehir yatağıydı.
Senden önce bir gün seni
bulmak ümidiydi beni yaşatan.
Tohumun yeşermek işin yağmuru,
çiçeğin açmak için güneşi
beklediği gibi bekledim seni.
Nasıl bir nehir denize kavuşmak
için uzak mesafelerden
çağlaya çağlaya gelirse;
işte ben de öyle geldim
senin denizlerine.
Senden öncesi uzun,
uğultulu bir arayıştı,
kudurmus bir çalkantıydı.
Yokluğun öyle bir uçurumdu ki;
yeryüzündeki bütün
uçurumları uç uca eklesek,
yokluğunun yanında bir
nokta gibi kalırdı.
*****
Bütün girdaplar bir araya gelse;
varlığının derinliğine yaklaşamaz şimdi.
Senden önceki yıllardan
sana kendimi getiriyorum.
Yokluğunu tatmış, her yerde
seni bir rüzgarcasına
aramış ve vahşi, büyük bir
nehircesine sana koşmuş
bir ben var şimdi karşında.
Arındım bütün kötülüklerden sana geldim.
Seni yarınlara götüreceğim, gel;
yaşanmamış zamanlara, erişilmemiş
hazlara götüreceğim seni.
İnan ki ne senden öncesi vardı, ne de
benden öncesi….
0 Yorumlar